14 Şubat 2013 Perşembe

Hierapolis

 

Gülçin ve Sadık bu sefer, eşi benzeri olmayan travertenleri, antik tiyatrosu, antik havuzu, termal su kaynakları, Hz. İsa’nın 12 havarisinden olan St.Philippe’in mezarının bulunduğu hac merkezi olan anıtsal yapısı, Anadolu’nun en görkemli nekropolü, yıkılmasına sebep olan deprem izleri, Apollon tapınağı, görkemli çeşmeleri ile UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yeralan, gizemli ve muhteşem Hierapolis Antik Kentinde...
 
 

Hierapolis Antik Kenti

Kutsal bir kentin yoluna düştük bu sefer, suları her ne kadar şifa dağıtsa da, uçsuz bucaksız mezarlıkları hayatın gerçeğini yüzümüze vuruyor.  Bir mezar kente doğru yürüyoruz; adı kutsal, suyu kutsal, ölüleri unutulmuş bir kent ...

Hierapolis Dünya Kültür Mirası listesinde Türkiye'den bulunan 10 yerden biri.
 
 
 
Hierapollis, Denizli şehir merkezine 18kh uzaklıkta, Pamukkale traverterlerinin hemen üstünde. Pamukkale traverterlerinden giriş yapıp tepeye yürüyerek çıktığınızda antik kente ulaşıyorsunuz. Traverterlerin girişinde müze kart kullandığınız için antik kent girişinde ayrıca göstermeniz gerekmiyor.
 
TERMAL HAVUZ
 

Termal Havuz
 
Antik kente girer girmez bizi büyük bir terma havuz karşılıyor, antik dünyanın en güze havuzlarından biri ve hala içinde yüzen insanlar var. Yeryüzündeki ilkkaplıcalardan biri ve bugün hala içerisi termal su ile dolu. Ancak bu havuzu kullanmak için para ödemek gerekiyor. 2012 Haziran ayında gittiğimizde bu ücret 40 TL idi.
 
ÇEŞME ANITI
 
Çeşme Anıtı
 
Termal havuz kompleksinden çıktığımızda bizi antik dünyada yapılmış en büyük çeşme karşılıyor. Bu çeşme üzerinde tanrı ve tanrıça heykelelri taşıyordu. Ancak bu devasa anıt sadece Athena, Aollon ve Zeus gibi ünlü tanrıları değil varolduğu bilinen tüm tanrıların heykellerini taşıyordu. Heykellerin bulunduğu kısmın arkasındaki kare boşluktan termal su fışkırıyordu. Bu su da öndeki mermer basamaklardan termal havuza kadar gidip muhteşem bir manzaraya sebep oluyordu. Bu çeşme o dönemde çok çok önemli bir yapıymış ve Hiearapolis'e sadece bu yapıyı görmeye gelen Romalı turistler varmış.
 
APOLLON TAPINAĞI
 

Apollon Tapınağı

Diğer birçok antik kentte olduğu gibi Hierapolis'te de bir Apollon Tapınağı var. Şu an yapısal oalrak pek birşey kalmamış çünkü zaman içinde taş ocağı olarak kullanılmış. Ancak döneminde önemli bir tapınakmış, termal kaplıcalara tedavi için gelen bütün herkes öncelikle Apollon Tağınağına adak sunmak zorundaymış, aksi takdirde tedaviye başlayamazlarmış.
 
ANTİK TİYATRO
 
 
 
Günümüzde önemli bir bölümü ayakta kalan tiyatro 46 sıradan oluşmakta ve 10.000 kişi kapasiteli.
 

Antik Tiyatro

 
 
 
Türkiye'de İtalya'dan çok daha fazla antik Roma tiyatrosu ve Yunanistan'dan çokçok daha fazla antik Helen tiyatrosu varmış ancak görüyorum ki bu antik kenti gezmeye gelen turistlerin arasında hiç Türk yok, inanılmaz birşey !!!
 
HAMAM BAZİLİKA
 

Hierapolis sırtını Babadağ dayamıştır ve burası kentin oluşumunda kullanılan mermer blokların çıkarıldığı yerdir. Kentin hemen heryeri bu mermer bloklardan inşaa edilmiştir, hamam binası hariç. Hamamın inşaatında traverterlerden kesilen taşlar kullanılmıştır.
 
Antik Hamam
 
ÖLÜLER KENTİ
 
Hierapolis, bugün traverterleri ile tanıdığımız Pamukkale'nin gerçek yüzü, gerçek yerleşim merkezi, anıt kent veya ölüler kenti oalrak bilinen ama "Hiera" ifadesinden hareketle, antik yunancada "kutsal kent" anlamına gelen Hierapolis.
 

 
Anıt Mezar

Lahit mezar
 
 
Bu kentin en büyük özelliği değişik dönemlerde değişik ulusara ait mezar yapılarının bulunduğu bir ölüler kenti olması. Dünyanın en büyük mezarlık alanı yani akrapolü buradadır.


Peki neden bu kadar çok mezar var burada diye soracak olursak, hayatlarının son döneminde belki de son bir umut için bu ılıca ve termal sulardan faydalanma amacıyla buraya gelen insanların burada hayatlarını kaybettikleri sanılıyormuş. Haliyle bu nekrapol alanı da çok büyümüş ve bugün yeryüzündeki en büyük antik mezarlık olmuş.


 

  

11 Şubat 2013 Pazartesi

Aynalıkavak Kasrı

Ortaokul yıllarımda okulumuzun hemen arka sokağında bir konak vardı, büyük bir bahçe içinde kapısında bekçi kulubesi ... Hep önünden geçerdik ama içeriye girmek son sınıfa kadar nasip olmamıştı, ve son karne günü okuldan erken çıkma şerefine soluğu Aynalıkavak Kasrı'nda almıştık ...

 
17. yüzyıldan itibaren Haliç kıyılarını süsleyen ve günümüzde Aynalıkavak Kasrı adıyla tanınan yapı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde “Aynalıkavak Sarayı” ya da “Tersane Sarayı” olarak bilinen yapılar grubundan günümüze ulaşabilen tek örnektir. Kasımpaşa Hasköy’de yer alan kasrın, ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmemekle birlikte; Evliya Çelebi’ye göre Fatih Dönemi’nde, bir başka kaynakta ise 1613 yılında Kaptan-ı Derya Halil Paşa tarafından yaptırılmıştır.
 
Aynalıkavak Kasrı
 
Burası TBMM Milli Saraylar birimine bağlı bir saray statüsünde. Buraya girmek için Müze kart geçerli değil, giriş ücreti 2012 yılında 2 TL idi. Çok büyük bir bahçe içerisinde restore edilmiş bir kasır ve ufak bir kafetaryadan oluşuyor. Kasrı ziyeret etmek dışında buraya bahçedeki kafetarya için de gelebilirsiniz çünkü geniş ve bakımlı bahçede deniz manzarasına karşı huzurlu biryer olduğu kesin.


 


Kasrı tek başınıza gezemiyorsunuz, kapıda sizi bekleyen görevli rehberler 4-5 kişilik grupları kasır içerisinde hem gezdirip hemde detayları anlatıyorlar. Şahsen bu uygulamayı çok beğendim, Kültür Bakanlığına bağlı saraylarda da bu uygulamaya geçilmesi gerekiyor bence.
 
 
 
Giriş göz kamaştırıcı, oradan bekleme odasına geçiliyor, sonra salon beliriveriyor. Salon o kadar iç açıcı, havadar ve aydınlık ki anlatamam. Mobilyalar, duvarlar, tavan... Koltuklar cevizden mi dersiniz, meşeden mi? Sonra iki kenarda asılı iki ayna... Ortada yüksekçe, oyularak desen verilmiş ayaklarıyla mermer bir masa... Pencereler görkemli, perdeler gösterişli...

 
Selamlık
 
Giriş mekânına bir verandadan girilip, oradan da geniş bir salona geçiliyor. Salonun üç tarafında ipek döşemeli divanlar, duvarlarında ise mavi zemin üzerine altın yaldızlarla yazılmış III. Selim’e ait bir şiir yer alır. Salon üç yönde bahçeye bakan hatlarla bezenmiş pencerelere sahip ve üzeri kubbeyle örülü bir arz odası görünümündedir.




Harem Dairesi

Kasrın alt katı yaşadıkları dönemde hizmetçilere tahsis ediliyormuş. şimdi müzik aletleri müzesi olarak kullanılıyor. Fatma Gevheri Osmanoğlu'nun estrümanları da burada sergileniyor ve muhtelif yazma notalar, sonra notlar, resimler... ilgilileri için tam bir hazine.

 
Musiki Müzesi

Musiki Müzesi
 
 
 
Müzeyi gezip alt kattan çıkış yaptığınızda direk sahile bakan tarafa çıkıyorsunuz. Ön taraftaki tersane kalktığında kasır eskiden olduğu gibi deniz ile tekrar kavuşup muhteşe bir konuma erişecektir.
 
Tersanenin kapattığı deniz manzarası
 
 
Aynalıkavak Kasrı 14 yıllık bir restorasyonun ardından yeni hali ile mutlaka ziyaret edilmesi gereken mekanlar arasındaki yerini almıştır. 3.Selim'in o eşsiz bestelerini yaptığı oda ile tanışmak ve alt katında yer alan müzik aletlerini görmek için bile gidilir. Arka bahçesindeki kafeteryasında soluklanmayı da ihmal etmeyin.

 



10 Şubat 2013 Pazar

Zeyrek


Defalarca geçmişimdir Atatürk Bulvarı'ndan, özellikle kış aylarında her hafta bir oyun izlemeye giderim Reşat Nuri sahnesine ancak hiçbir zaman bu caddenin arkasında bir tarih hazinesi olacağı aklıma gelmezdi. İşte İstanbul böyle bir şehir; her zaman saklı bir köşesi, gizemli bir yanı ve kendisine sakladığı sırları vardır ...




Günümüze kadar bir "bütün" olarak gelebilmiş şanslı bir semt Zeyrek. Fatih ilçesine bağlı bu semt; arnavut kaldırımlı dar sokakları, dik yokuşları, cumbalı ahşap evleri, kiliseleri, hamamları ve camileri ile tarihe ışık tutuyor. Sıralı Zeyrek evleri çok meşhur, Unesco tarafından da koruma altına alınmış, yaklaşık 2 senedir restorasyon çalışmaları devam ediyormuş. 1453 sonrası Zeyrek Camii olarak kullanılmaya başlayan Pantokrator İsa Kilisesi, İmarethane ve daha birçok tarihi yapıyı içine alıyor Zeyrek.. Sizlere gezi notlarımdan bahsetmek istiyorum tabiki fotoğraflarım ile beraber ....

Zeyrek Sarnıcı



Zeyrek Sarnıcı yukarıdaki resimde de göreceğiniz üzere duvarları yoldan görünen tek su sarnıcıdır. Normalde sarnıçlar yer ile birleşik olacak kadar yüksekliğe sahip mekanlardır. Pantokrator Kilisesine bağlı olarak İmparator II. Ioannes Komnemos tarafından yaptırılmıştır. (1118-1143). 50 metre uzunluğunda 18 metre enindedir. Yedi sütunluk iki sütun sırası vardır.
Şu an Fatih Belediyesi tarafından restorasyonu sürdüğü için içeriye giremiyoruz ...
Zeyrek Sokakları

Gezimize SGK binasının yanındaki sokaktan başlıyoruz. Daha ilk adımı atar atmaz burada bir başkalık olduğunu anlıyorsunuz. Önce daracık sokaklar çekiyor dikkatinizi, sonra bu sokakları dolduran evler. Bu evler ki birbirine bitişik, hatta yaslanmış ... Tarihe Zeyrek Sıralı Evleri olarak yazdırmışlar adlarını ...


Sokaklar öyle boş ki, evler arası asılmış çamaşır ipleri, pencerelerdeki saksılar olmasa burada bir yaşam olduğuna inanmak çok zor. Ardından ürkek gözler ile karşılaşıyorsunuz pencerelerin ardında yada kapı önlerinde ... 








Sonra yaşlı bir teyze çıkıyor pencerenin birine, selamlaşıyoruz... Nerelisin kızım? -İstanbul .... olsun sen de insansın ... Bir yanıyla çekingen ...




Pantokrator İsa Manastırı Kilisesi

Semtin en önemli yapısı olan Pantokrator Kilisesinin geçmişi 12. yüzyıla uzanıyor. Bizans döneminin ihtişamlı kiliselerinden biriymiş. Fatih Sultan Mehmet şehri fethettikten sonra manastırı Zeyrek Camii'ne dönüştürmüş. Geçmişte yaşadığı yangın ve depremler sebebiyle günümüzde adeta bir yıkıntı haline gelmiş.


Manastır aslında 3 kiliseden oluşuyor. Bu üç kilise bir arada İstanbul'da Ayasofya'dan sonra ayakta kalabilen en büyük kiliseyi oluşturmaktadır. Kompleks ve güneydeki ilk kilise imparator 2. Komnenos'un karısı imparatoriçe Eirene tarafından yaptırılmış. Eirene'nin ölümünden sonra kocası buraya 2 kilise daha yaptırmış. Birbirine bu kadar yakın 3 kilise olunca imparator bunları birleştirme kararı almış ve yapı manastır halini almış. Bu manastıra bağlı 700 rahip ve çok sayıda din görevlisi bulunuyormuş burada. Ayrıca hastane, kütüphane, kreş ve yaşlı bakımı için mekanlar da yer alıyormuş içerisinde.

Pantokrator Isa Kilisesi




Zeyrekhane

Zeyrek'i gezerken görüp de uğramamanız imkansız olan bir mekan Zeyrekhane. Burası imparator Komnenos tarafından Pantokrator manastırının yanına yaptırılmış ve konak olarak kullanılan bir yapıymış. Günümüze orjinal hali ulaşmamış ancak aynı yere yapılan tarihi görünümlü bir yapı ile restoran olarak hizmet veriyor.


Başta Haliç ve Galata olmak üzere neredeyse tüm İstanbul'u kucaklayan manzarasıyla eşsiz bir güzellik sunuyor. Dekorasyonu sırasında tarihi dokunun korunduğu Zeyrekhane bu eşsiz semti gezerken kısa bir soluklanma durağı arayanlar için bire bir ...




Zeyrek Evleri

Zeyrek gezisinden önce Zeyrek Evleri'nden haberim yoktu ancak tüm dünyanın haberi varmış. Dünya kültür varlığı olarak da oldukça önemli sivil mimarlık örneklerimiz arasında yer alıyor. Fatih Belediyesi tarafından, Tarihi ve Kültürel Mirasın Korunması, bakım, onarım ve restorasyonlarının yapılarak yaşatılması için çeşitli çalışmalar başlatılmış.





Daha önce Fener ve Balat sokaklarını gezmiştim, Soğukçeşme Sokağını ayrı bir kategoride değerlendirirsek, bunca eski İstanbul semti içerisinde Zeyrek'i özel kılan ne derseniz "Zeyrek Evleri" diyebilirim ... Eski Osmanlı dokusunun tamamen görüldüğü bu evler Unesco'nun Dünya Mirası listesinde bulunuyor.













İmaret-i Atik Camii

Zeyrek Küçük Mektepli sokağında bulunan bu tarihi cami XI. yüzyıl sonlarında İmparator I.Alexios’un annesi Anna Dalassena tarafından inşa edilmiş. Pentepoptes Manastırı’nın kilisesi olan bu yapı, Fetihden sonra Fatih medreseleri yapılıncaya kadar manastır hücreliği imaret vazifesi görürken, kiliseden mecscide çevrilmiştir.





Kadınlar Pazarı

Zeyrek gezimizi Kadınlar pazarında sonlandırıyoruz. Burası küçük Siiirt olarak adlandırabileceğimiz haftanın her günü alışveriş yapabileceğiniz bir pazar. Ancak midesi hassas kişilere pek uygun olmayabilir, zira çok keskin bir hayvan kokusu hakim pazar yerinin tamamında. Yöresel yiyeceklerin satıldığı pazarın kısmen büyük bir bölümü et pazarına dönüşmüş durumda.