1 Haziran 2014 Pazar

Bergama

2013 yılında Kurban Bayramı tatilimizi Ege turu yaparak geçirdik; Manisa ve Çeşme'de güzel vakit geçirdikten sonra dönüş yolumuzu Bergama üzerinden yaparak çok uzun zamandır görmek istediğim bu antik kenti gezme fırsatı yarattık.

İzmir - Bergama arası mesafe yaklaşık 105 km. Öncelikle Bergama ilçe merkezindeki Bergama Müzesi'ni geziyoruz. Arkeolojik alan ise yine Bergama ilçesindeki 2 ayrı bölümden oluşuyor : Akspelion ve Akropol


Bergama Müzesi

Bu müzede arkeolojik kazılarda çıkarılan eserler sergilenmektedir. Müzede Erken Tunç döneminden Bizans dönemine kadar değişik dönemlere ait arkeolojik eserler sergilenmektedir ve bunların çoğu Bergama ve çevresinde yapılan kazılardan çıkarılmıştır.
Müze Pazartesi dışında hergün açıktır ve müze kart geçerlidir.


Bergama Müzesi

İmparator Hadrianus



Akslepieion




Kentin günaybatısındaki Akslepieion, sağlık tanrısı Akslepios'un kutsal alanı olup antikçağın en önemli şifa merkezlerinden biriydi. Müze girişinde Müze Kartımızı gösterip içeri giriyoruz. 


Sütunlu yol

Girişte her iki tarafı sütunlu taş yoldan geçerek ana meydana varıyoruz. Burası sağlık merkezine ulaşan anayol aynı zamanda. Ana meydanda da birçok mermer sütun bulunuyor. 



Meydanın tam ortasındaki antik çeşmeden akan su ve yanındaki ağaç sıcaktan bunalanlar için kurtuluş noktası. 



Çeşmede elimizi yüzümüzü yıkadıktan sonra tiyatroya doğru yöneliyoruz. Tiyatro çok iyi korunmuş durumda. Yaklaşık 3.500 kişilik tiyatronun tepesine çıkıp kalıntılara yukarıdan bakıyoruz. 




Akslepieion kutsal alanı, antik çağın önemli sağlık merkezlerinden biriydi. Geçmişi İÖ 4. yüzyıla kadar uzanıyor ve İS 5. yüzyıla kadar kullanıldığı biliniyor. Yani yaklaşık 900 yıl sağlık dağıtan bir merkez olmuş burası. Aynı zamanda dönemin ünlü hekimlerinin yetiştiği önemli bir tıp okulu ve dünyanın ilk psikiyatri hastanesi. Yüzyıllar önce buradaki hekimler hastalarını çamur banyoları, meditasyon, aroma terapi, su ve müzikle tedavi ediyordu. 





Tiyatronun hemen altındaki serin bölge bir zamanlar kutsal suyun aktığı alandı. Şu anda akan suyun da aynı su olduğuna inanılıyor. Bu su içme ve yıkanma amacıyla kullanılıyordu. Özellikle psikiyatri hastaları bu suyla temizleniyor, beyazlar giydirilerek yine bu kutsal suyun sesinin duyulduğu uyuma odalarında dinleniyormuş. Hastalar uyuduktan sonra odanın tepesindeki deliklerden su sesi eşliğinde onlara hasta olmadıkları telkin ediliyormuş. 

Akropol



Akslepieion'dan çıkıp Akropol'e doğru yol alıyoruz. Yol boyunca tepenin üstündeki muhteşem manzarası ise bizi kendine çekiyor. Akropol'e çıkmak için öncelikle teleferiğe binmek gerekiyor. Burada öncelikle Kültür Bakanlığı'na olan tepkimi belirtmek istiyorum. Müze Kart ile giriş yapılacak olan Akropol bölgesine teleferikten başka ulaşım yolu yok. Teleferiğin işletmesi ise Bergama Belediyesi'ne ait. Dünyanın birçok yerinde ve de Türkiye'de defalarca teleferiğe bindim. Ama hiç bu kadar faiş bir fiyatlandırma görmedim. Kişibaşı 25TL hiç de normal bir fiyat değil. Normal olanı en fazla 5TL gibi bir fiyat belirlemektir ki buraya gelenler rahat rahat gezsin. Bu konuda Kültür Bakanlığının olaya müdehale etmesi gerektiği görüşündeyiz.




Akropol kalıntılarının bulunması, Anadolu'daki diğer pek çok antik kentinkine benziyor. Batı Anadolu'daki demiryolu çalışmaları yapan Alman mühendis, Pergamon'u tesadüfen bulmuş. Yörede yapılan ilk kazılar sonucu Almanlar buldukları herşeyi ülkelerine kaçırmış. Bunların içinde ise en değerli olanı, parçalara ayrılarak götürülen Büyük Zeus Sunağı. Bu olağanüstü eser günümüzde Berlin Pergamon müzesinde sergileniyor. Bir maketi ise Bergama müzesinde sergilenmekte.




Kente hakim bir tepedeki Akropol hala ayakta. Burada görülmesi gereken en önemli yerlerden biri Athena Tapınağı, Berlin'e götürülen parçaların çoğu buradan alınmış. 


www.bkg.com.tr
Tapınağın arka tarafında barındırdığı 200.000 kitapla Helenistik dönemin en büyük kütüphanelerinden biri bulunuyor. Bu kütüphanenin Antonius'un Kleopatra'ya hediye ettiği rivayet ediliyormuş. 


tr.wikipedia.org


Bergama Antik Kenti'nin meşhur resmi ile yazıma son veriyorum ...


aynurgursoy.blogcu.com



Priene Antik Kenti



2012 yılında yaptığımız minik Ege gezimizde bir çok antik kenti gezdik, Denizli'ye bağlı Afrodisias benim için bu gezimizdeki en güzel antik kentti ama ikinci sıraya oturtacağım yer ise kesinlikle Priene. Açıkçası buranın tur şirketlerinin gezdirdiği bir yer mi emin değilim, ancak bizim gibi pek çok gezgin için Anadolu'nun batı kıyılarındaki antik yerleşmelerinin kesinlikle en çekicisidir.


Priene

Priene, Aydın Söke'de Efes'e 100km uzaklıkta kurulmuş bir İyon kentidir. Şehir kurulduğunda deniz kıyısındaydı. Daha sonra Menderes nehrinin alüvyonları nedeniyle şehir şu an kilometrelerce içeridir. Antik kent Güllübahçe beldesi yakınındadır. Müze girişinden itibaren yaklaşık 500 metre kadar antik bir yoldan yürüyerek çıkılıyor. 


Priene

Konumu ve kalıntıların çok iyi korunmuş olması, kamusal yapıların daha küçük ve daha zarif olması burayı özel bir yer haline getiriyor. Priene'in kelime anlamı "Hisar Yurdu" dur. Bu kentin ilk nerede kurulduğu bilinmiyor, MÖ 350 yıllarında bugünkü yerinde yeniden inşa edilmiş. Miletli ünlü şehir planlayıcı "Hippadamos" un kendi adıyla anılan "Hippadamos Planı" na göre yeniden inşa edilen bu kent, arkeolojide Helenistik dönemin en güzel kentlerinden biri olarak bilinir.

Priene

Büyük İskender zamanında yeniden inşa edilen Priene, sonraki yüzyıllarda Pergamon, Roma ve Bizans egemenliklerine giren kent 13. yüzyılda Türklerin eline geçti. Ama bu sırada kent zaten çoktan terk edilmişti.


Grid Sistem Sokaklar, Priene

"Grid" sistemi ile inşa edilen kentin genellikle 3,5 metre genişlikte olan yan sokakları arazinin eğimli olması nedeniyle merdivenlidir. Akropolis 230 metre yukarıdadır. Akropolisin aşağısındaki yamaçta Demeter Tapınağı bulunuyordu. Roma tipi Gymnasium ile iyi korunmuş durumdaki tiyatro, Aora, Zeus, Olympos tapınağı, Bouleuterion kentin önemli yapılarındandır.


Aora, Priene

Antik Tiyatro, Priene

Bouleuterion, Priene

Kuşkusuz Athena Tapınağı kentin en anıtsal yapısı. Pek çok kentin olduğu gibi Athena, Priene'nin de ana tanrıçasıysı. Yapımına İÖ 4. yüzyılda başlanan tapınağın inşası yüzyıllar aldı. Tapınağın mimarı Halikarnassos Mausoleumu'nun inşasındaki çalışmalarıyla ünlenen Pytheos'tu.


Athena Tapınağı, Priene

Priene ana giriş kapısına kadar araçla ulaşabilirsiniz. Aracınızı burada park ettikten sonra giriş ücretini ödeyip ören yerine kadar merdivenli antik bir yoldan yürüyeceksiniz. Gezmek için en iyi mevsim yaz başı yada yaz sonu olabilir, çok sıcak ve güneşli günlerde gezmeniz zor olabilir. 

4 Mayıs 2014 Pazar

Topkapı Sarayı

Sarayburnu güzelliği ile tüm imparatorları büyülemiş ve hepsi burada bir ev yaptırmış kendisine. Bunların en sonuncusu olan Topkapı Sarayı, hem Osmanlı sultanlarının hem de devletin yönetim merkezi olarak tarihin önemli olaylarına tanıklık etmiş...

http://www.goturkey.com/tr/news/detail/394

Topkapı Sarayı; köşkler, daireler, setler ve çiçek bahçelerinden oluşmuştur. Dördü kara tarafında, üçü de deniz tarafındaki surlarda olmak üzere toplam 7 kapısı olan saray, imparator Jüstinyen'nin haşmetli kilisesi Ayasofya'nın kardeşi Aya İrini'yi de birinci avlusunda barındırıyor. 




Topkapı Sarayı, Ayasofya'nın arkasında, Bizans şehrinin ilk tepesinde kurulmuş. Haliç, Marmara ve Boğaz'ın birleştiği yere tepeden bakan olağanüstü manzarasıyla karşınıza çıkıyor. Müze Salı günleri hariç her gün ziyarete açık. Müze Kartı ile ücretsiz içeri girebilirsiniz ancak müze kartınız yoksa çok uzun bir bilet kuyruğunun sizi beklediğini şimdiden bilmelisiniz. 


Bab-ı Hümayun

Bab-ı Hümayun

Ziyaretçiler saraydan içeri Ayasofya'nın tam karşısındaki Bab-ı Hümayun'dan geçerek giriyorlar. Tam karşısına geçip baktığınızda hemen üzerinde hat sanat harikası bir kitabe görürsünüz. Hemen altında ise Fatih Sultan Mehmed sarayı yaptırırken konan kitabede: "iki kıtanın sultanı ve iki denizin hakimi" yazıyor (alıntı: Saffet Emre Tonguç


Bab-ı Hümayun üzerindeki hat


3. Ahmed Çeşmesi

Ana kapıdan adım atmadan hemen önce Sultan 3. Ahmed Çeşmesi'ni göreceksiniz. Sanatı ve sanatçıyı koruyan , kendisi de şair, hattat ve müzisyen olan 3. Ahmed Lale devri ile özdeşleşmiş bir sultandır. Lale devri eserlerinin çoğu yangınlar ve isyanlarda yok olurken günümüze kalmış ender eserlerden biridir bu çeşme. Çeşmenin Ayasofya'ya bakan yüzündeki kitabe de bizzat padişahın elinden çıkmış: "aç besmele ile, iç suyu, Han Ahmed'e eyle dua" (alıntı: Saffet Emre Tonguç)

3. Ahmed Çeşmesi


Alay Meydanı (1. Avlu)

Sarayın binaları üç büyük kapıyla bölünmüş dört avluda yer alıyor. 1. Avlu daha çok bir park gibi. Bab-ı Hümayun'dan girer girmez karşınıza çıkan geniş alan burası. Bu alan beşik alayları ve valide alaylarının yanı sıra birçok önemli törene de sahne olmuş. Bunlardan en önemlisi Fatih Sultan Mehmed'in cenaze törenidir.  

Müze kartı olmayanlar için bilet satışı da avlunun sağ tarafındaki gişelerde yapılıyor. 


Alay Meydanı

Bab-üs Selam

Orta Kapı olarak da bilinen Topkapı Sarayı'nın ikinci kapısı Bab-üs Selam bugün Topkapı Müzesi'nin de giriş kapısıdır. Kapının her iki yanında konik çatılı kuleler yer alıyor. Sultandan başka kimsenin atla geçmesine izin verilmediğinden tüm ziyaretçiler atlarını burada bırakmak zorundaymış.


Bab-üs Selam


Divan Meydanı (2. Avlu)

Fatih Sultan Mehmed zamanından beri çok az değişiklik gösteren ikinci avlu asırlık selvi ağaçları ile çevrelenmiş. Bab-üs Selamdan girince hemen sağda sarayın modelini ve Osmanlı sınırlarını gösteren haritalar var. 

Sağa doğru devam ettiğinizde bacalarının silüetiyle İstanbul'un ufkuna damga vuran devasa kubbeli mutfaklara geçiyorsunuz. Malesef mutfaklar bölümü 2010 yılından beri restorasyon altında bu sebeple gezemiyorum, ancak öğrendiğim kadarıyla bünyesinde muhteşem Japon ve Çin porseleni koleksiyonları bulunduruyormuş. 

Saray mutfakları

Bab-üs Sade (Saadet Kapısı)

Bab-üs Sade, en yüksek makamdaki sadrazamın ve sarayı idare eden diğer vezirlerin arasında irtibatı sağlaması nedeniyle sarayda sembolik bir önem atfedilen kapıymış. Ramazan'da, bayramlarda yada diğer önemli günlerde sultanın tahtı kapının önüne serilen bir halının üstüne konurmuş.

Bab-üs Sade

Bab-üs Sade


Adalet Kulesi ve Divan

İkinci avludaki en göze çarpan yapı, kentin silüetinde yerini almış olan konik çatılı Adalet Kulesi, Fatih Sultan Mehmed zamanında inşa edilmiş. 


Adalet Kulesi

Kulenin hemen altında bulunan ve devlete ait konuların konuşulup kararların alındığı yer olan Divan-ı Hümayun. Divan odasının tam kapının karşısına Sadrazam gelecek şekilde dizilerek otururlarmış. İlk başlarda bu toplantılara katılan padişahlar, zaman içinde sadrazamın oturduğu yerin üzerindeki altın yaldızlı kafesin arkasında oturmayı ve böylece toplantı boyunca vezirleri dinlemeyi tercih eder olmuşlar. İşin ilginç tarafı kafesin önünde perde olurmuş ve vezirler padişahın perdenin arkasında olup olmadığını bilmediğinden sürekli dikkatli olmak zorundaymış. 


Divan-ı Hümayun
Altın Yaldızlı Kafes

Harem

"Herkesin girmesine müsade edilmeyen" anlamındaki Harem bu tanımlamayı fazlasıyla hak ediyor. Osmanlı padişahlarının özel hayatlarını sürdürdükleri bu bölüme çok az kişi girebilirmiş. Sultanların eşleri, cariyeleri, çocukları ve çok sayıda hizmetkar bu bölümde yaşarmış. Buradaki en güçlü kişi, tüm hane halkı ve hatta çoğu zaman sultan üzerinde bile büyük etkisi olan Valide Sultan'mış. 

Harem

Harem'e girebilmek için ayrı bir bilet almanız gerekiyor. Bu bölümde Müze Kart geçerli değil.

Harem'e giden kapıdan girince uzun bir koridor sizi karşılıyor. Bu koridor sizi Kadıefendiler Taşlığı'na götürür. Taşlıktan itibaren Harem'i gezerken bir yuvarlak çizeceksiniz ve tur bitiminde gene bu noktaya döneceksiniz. Koridor, cariyelerin kaldıkları koğuşların olduğu küçük Cariyeler Avlusu'na açılıyor. 

Kadıefendiler Taşlığı
Cariyeler Avlusu

Dönemeçli bir koridor, kubbesi asma dalları ile süslenmiş, devasa bir şöminenin de olduğu Valide Sultan Dairesi'ne açılıyor. 

Valide Sultan Dairesi

Valide Sultan Dairesi

Hünkar Sofası

Sultan'ın kendi daireleri Harem'in en büyük odası olan Hünkar Sofası'nın tam ortasında yer alıyor. Benim için Hünkar Sofa'sının en güzel bölümü muhteşem terası. Boğaz, Haliç, Marmara denizi önünde muhteşem bir manzara sunuyor. Zamanında padişahlar çok şanslıymış...

Hünkar Sofası
Hünkar Sofası Terası
Hünkar Sofası Terası

Mimar Sinan tarafından 1578 yılında yapılan olağanüstü güzellikteki İznik Çinileri ile kaplı 3. Murad Has Odası, Osmanlı mimarisinin tüm özelliklerini yansıtan bir yapıt olarak kabul ediliyormuş. 

3. Ahmed Has Odası

Buradan çıktıktan sonra bir havuz ve haliç manzarasına bakan Gözdeler Taşlığı'nı göreceksiniz.

Gözdeler Taşlığı

Enderun Avlusu (3. Avlu)

Bugün oldukça tuhaf gelse de Fatih Sultan Mehmed tarafından uygulamaya koyulduktan sonra senelerce gayet güzel işlemiş. Toplanan Hristiyan erkek çocukları Müslümanlaştırılıp son derece yoğun bir eğitimden geçirildikten sonra eğitim ve yeteneklerine göre imparatorluk yönetiminin çeşitli kademelerinde görev almışlar. 


Enderun Avlusu

Enderun Avlusunu çevreleyen odaların birbirinden farklı fonksiyonları varmış ancak günümüzde bu odalar Osmanlı tarihi eserlerinin sergilenmesinde kullanılıyor. 

Sultan Kıyafetleri

Bu resmi kaçak yollardan çektim, bu ve diğer imparatorluk hazinelerinin sergilendiği odalarda resim çekmek yasak, bu sebeple size daha fazla resim sunamıyorum :)


Dördüncü Avlu

Üçüncü avlu genellikle bahçeler ve köşklerden oluşuyor. Bunların başlıcaları; Sünnet Odası, Bağdat Köşkü, İftariye Kameriyesi, Mecisiye Köşkü, Revan köşkü... 


Revan Köşkü
  
Bağdat Köşkü
İftariye Kameriyesi


Nasıl Gidilir?

Sultanahmet'e tramvayla gidip Ayasofya'nın çevresinden dolaşarak ana girişe ulaşabilirsiniz. Alternatif olarak Gülhane'de tramvaydan inip yokuş tırmanarak Arkeoloji Müzesi'ni geçtikten sonra direk ilk avluya ulaşabilirsiniz.