21 Mayıs 2016 Cumartesi

Hipodrom - At Meydanı

Geç Antik Çağ Mimarlığının Başyapıtı


Bizans döneminin açıkhava stadyumu, bugün Sultanahmet Camii'ne komşuluk yapıyor. İmparatorun, karşılaşmaları özel locasından izlediği arena ateşli taraftar tezehüratlarının yanı sıra tarihin akışıı değiştiren isyanlara da sahe olmuş. Yaklaşık 2000 yıllık bir öykü bu; once yarışların coşkusuna daha sonra da infazların dehşetine şahit olan bu meydanda bir tarih yazılmış.





Bizans'tan Osmanlı'ya geçiş döneminde zamanın usta mimarları tarihe imzalarını atarken, bu meydana saygı duymuşlar ve bunu da geçmişin eserlerine dokunmayarak göstermişler. Osmanlığı döneminde "At Meydanı" adı verilen Hipodrom, şenliklere ve geçitlere şahitlik etmiş.


Hipodrom'un Tarihi


Roma İmparatorluğu döneminde İstanbul'da işa edilmiş en erken tarihli yapılardan biri olan Hipodrom'un ne zaman inşa edildiğine ilişkin farklı görüşler var.

6. yüzyıl kaynaklarına dayanılarak, bağımsız Antik yunan şehirlerinden olan Byzantion'un Septimius Severus tarafından ele geçirilmesinden sonra inşa edilmeye başlandığı ve imperator 1. Konstantinos döneminde de tamamlanarak törenle açıldığı ifade ediliyor. Ancak bunu doğrulayacak herhangi bir arkeolojik veri bulunmamaktadır.

Konstantinos'un daha sonra Konstantinopolis olarak anılacak olan Byzantion'u 330 yılında imparatorluğun yeni başkenti olarak ilan etmesinden sonra, Hipodrom'un 330-337 yılalrında başlatılan geniş kapsamlı imar faaliyetleri sırasında inşa edilmiş olduğu Kabul edilmektedir.



Hipodrom Kalıntıları - Türk ve İslam Eserleri Müzesi


Hipodrom ve Çevresinde Yapılan Kazı Çalışmaları


Hipodrom çevresinde ilk kazı 1855 yılında İngiliz konsolos vekili arkeolog Charles Newton tarafından Yılanlı Sütun'un etrafında yapılmış ve sütunun Delphi'deki Apollon tapınağından getirldiğini gösteren bir yazıt ele geçirilmiş. 1856 yılında Kırım Savaşı nedeniyle İstanbul'da bulunan İngiliz askerleri tarafından kazı devam ettirilmiş ve Örme Sütun ile Dikili Taş'ın kaideleri ortaya çıkarılmış. 1918 ve 1932'de Alman arkeologlar tarafından yapılan kazılar Hipodrom'un boyutları ve mimari özelliklerini ortaya koymaya yönelik olmuş. 1950 yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri adına yapılan kazılarda ise Hipodrom'un batı tarafındaki kalıntılar ortaya çıkarılmış.

Ekim 2012-2014 yıllarında Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde yapılan restorasyon çalışmaları sırasında müzenin zemin katında yapılan kazıda, Hipodrom'un batı oturma sıralarına ait tonozlu kalıntılar ortaya çıkarılmış, uzmanlar tarafından gerçekleştirilen çalışmalardan sonra müzenin tehşir alanlarından biri haline getirilmiş.


Hipodrom Kalıntıları - Türk ve İslam Eserleri Müzesi
 
Hipodrom Kalıntıları - Türk ve İslam Eserleri Müzesi


Kentin Sosyal Merkezi Olarak Hipodrom


Antik Çağ kenlerinin önemli sosyal merkezleri olan Hipodromlar, dört atın çektiği iki tekerlekli savaş arabalarıyla yapılan yarışlar, gladiator dövüşleri, çeşitli akrobasi ve dans gösterileri, hayvan mücadeleleri, egzotik hayvanların sergilenmesi gibi çeşitli etkinliklere de sahne olmuş, hatta yargı ve infaz alanı olarak kullanılmış.

Osmanlı Döneminde "At Meydanı" adıyla anılan ve kentin en geniş meydanı olan Hipodrom'da düğün ve sünnet törenleri, çeşitli eğlenceler, at yarışları ve cirit müsabakaları gibi çeşitli etkinlikler yapılmış. Bu ala ayrıca siyasi ayaklamalara da sahne olmuş.



Kayzer II. Wilhelm Çeşmesi - Alman Çeşmesi


Hipodrom'un girişinde, Ayasofya tarafında Mark Spitta tarafından tasarlanmış yeşil kubbel çeşmedir. Eser 1898 yılındaki ziyaretinin anısına Kayzer II. Wilhelm tarafından Sultan 2. Abdülhamid'e armağan edilmiş. Yeşil kubbenin içinde iki liderin mozaikte yapılmış tuğra ve monogramları bulunuyormuş.


Alman Çeşmesi


Hipodrom'un etrafını çevreleyen duvarları süsleyen revaklar ve sütunlar 16. yüzyıla kadar buradaymış, daha sonra başka binaları süslemek için yerlerinden sökülmüş. İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde araba yarışçısı Porphyrus'un anısına Hipodrom'a dikilmiş olan iki anıtın kaidelerini görebilirsiniz.

Araba yarışları 13. yüzyılda sona ermiş ve Hipodrom 14. yüzyıldan itibaren bir harabe halini almış. 1609 yılında ise Sultanahmet Camii'nin yapımına başlanmasıyla , Hipodrom'dan geriye kalan alan cirit oynanmak için kullanılmış.


Sultanahmet Camii

Günümüzde parkta görebileceğiniz eserlerin bazıları Hipodrom'un en parlak günlerinden kalma, granit dikilitaş ise muhtemelen haçlıların götüremeyeceği kadar ağır olduğu için hala yerinde duruyor.


Dikilitaş - Theodosios Sütunu - Obelisk


Hipodrom'un ortasındaki granit dikilitaş, ilk olarak eski Mısır'da M.Ö. 1450 yılında 3.Tutmosis adına bir benzeri ile birlikte Karnak'taki Amon-Ra Mabedi önüne yerleştirilmiş. Obelisk'i üzerindeki Mısır'ın hiyeroglif yazısı net bir biçimde görülmektedir. Bu yazı, Tutmosis'in babası için Karnak'ta bir obelisk diktirdiğini ve Mezopotamya'da bir anıt yaptırdığını anlatmaktadır. Ayrıca üzerinde Fİravun ve tanrı Amon-Ra'nın resimleri de vardır.


Dikilitaş


19,59 metre yüksekliğindeki taşın ilk halinin daha yüksek olduğu ve bugüne kalan kısmının, aslının ancak üçte ikisini oluşturduğu söylenebilir. Osmanlı dönemi boyunca Dikilitaş'ın etrafındaki zemin zamanla yükseldiği için kaidenin alt kısmı toğrağa gömülmüş. İngiliz araştırmacı Newton 1857'de kaidenin atrafında bir kazı yaparak en alt seviyeye kadar açmış. Bu tarihten beri Dikilitaş'ın kaidesi, etrafı demir parmaklıklı kare bir çukurun içindedir.


Burmalı Sütun - Yılanlı Sütun


Roma Hipodrom'undan günümüze ulaşabilmiş, Yılanlı Sütun ismiyle de tanınmış tunç anıttır. I. konstantinus'un Roma'nın yeni başkentini kurarken daha önceden önemli tarihi olayları anmak ve kutlamak amacı ile dikilmiş bazı dikilitaşları yeni şehri süslemek amacıyla Hipodrom'a getirip diktirmiş. Bu dikilitaşlardan biri de bu Burmalı Sütun'dur.


Burmalı Sütun

Orjinal haliyle sütunun boyu sekiz metreyi bulmaktadır. Biz bugün bunun ancak beş buçuk metrelik kısmını görmekteyiz. Buradaki zemin zamanla yükseldiği için sütunun alt kısmı yer seviyesinin altında kalmıştır. 19. yüzyılın ortalarında yapılan kazı ile şu anki şekli ortaya çıkarılmış.


Örme Dikilitaş


Örme Obelisk de denilen Örmeli Sütun, günümüze kadar gelebilmiş olan 3 eski anıttan birisidir. Roma Döneminde Konstantinopolis'in araba yarışlarının yapıldığı Hipodrom'un tam ortasında, yarış alanını ikiye ayıran ve "spina" olarak adlandırılan bir set bulunmaktaydı. Bu set üzerinde çeşitli yerlerden buraya taşınmış oln anıtsal yapılar yer alıyordu ve spinan en ucuda son anıt olarak bu örmeli sütun bulunmaktaymış.


Örme Dikilitaş



Geç Antik Çağ mimarisinin başyapıtlarından biri olan, yüzlerce yıllık tarihinde sayısız olaya tanıklık eden ve yıkımlarla karşılaşan Hipodrom, yarımadanın en çok ziyaret edilen yeri olması nedeniyle bugün bir açık hava müzesi haline gelmiş durumda. Çok yoğun yabancı turist akımına uğrayan bu bölgeyi sizlerind e ziyaret etmesini şiddetle tavsiye ederim.



 













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder